12 Ekim 2012 Cuma

OTTO DIX - ŞİDDET VE BAŞKALDIRI




Alman dışavurumcu ressam ve grafiker Otte Dix 1891 yılında Dresdan Gera'da emekçi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Onun yetiştiği şartları göz önüne aldığımız zaman, kişiliğinin gelişimini ve bunların sanatındaki yansımalarını bulmak için gerekli olan ipuçlarını edinebilmekteyiz.

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında Avrupa; ekonomik, siyasi, kültürel, bilimsel ve teknolojik gelişiminin sonuçlarını almaya başladığı bir dönemin içindeydi. Bu dönem büyük şehirlerde yaşanmakta, kendini yüksek binalarla, sinemalarla, yeni ürünlerin bulunduğu mağazalarla, şık insanların dolaştığı sokaklar, arabalar ve tramvaylarla gösteriyordu. Bununla beraber büyümenin ve gelişmenin yanında şehirle iç içe giren yeni toplumsal sınıflarda oluşuyordu. Endüstri devrimi ve sanayileşme sonucu, yoksulluk içindeki işçi mahalleleri ile kaldırımdaki şık kadınlar ve fakir insanların karşı karşıya geldiği tezat insan manzaraları yaşanıyordu.


Bütün bu zorlukları mutlaka yaşamak zorunda olduğunu düşünen Dix, savaşın üzerinde oluşturduğu değişimi şu sözleriyle ifade ediyor. “Savaşın beni ne kadar derinden etkilediğini gençken farketmemiştim. Yıllar boyu, en azından 10 yıl boyunca, hep aynı rüyaları gördüm: Harabeye dönüşmüş evlerin arasından sürünerek geçiyorum, anacak geçebileceğim kadar dar pasajlarda zorlanarak yürüyorum. Hep yıkıntılar görüyorum rüyalarımda. Resim yapmak da benim için bir kaçış olamadı...

Dix not defterinde bir yandan, “Bitler, fareler, dikenli teller karmaşası, pireler, kediler, gazlara, mermeiler, pislik, makinalı tüfek, alev, çelik... Savaş işte bu! Şeytanın işinden başka bir şey değil...” diye yazarak, yaşadığı savaşı kaleme alırken, bir yandan da resimlerinde kullanmak üzere hastanenin patoloji servisinden getirilen iç organlar ve kopmuş vücut parçaları üzerinde çalışıyordu. Çünkü o gerçeği seven bir kişi olarak her şeyi görmesi ve hayatın tüm derinliklerine inmesi gerektiğini düşünüyordu. Geçmişin yok edilmesi, yeni bir dünya düzeninin kurulması için savaş zorunluydu. Onun için savaş, kanla yıkanılarak ulaşılan bir katarsistti adeta...

Savaş sonrasında ürettiği eserlerinde; portre, peyzaj, canlı renklerin kullanımı ve dini motifler ağırlıklı olarak görülür. Alman eksprosyonist sanatının önde gelen isimlerinden Otto Dix için, I.Dünya Savaşı sonrasını izleyen yıllar, yaşadığı acılara rağmen sanatında verimli ve yaratıcı bir dönem olmuş, en önemli eserlerini bu dönemde yapmıştır. “Savaş” (Der Krieg), savaşı bütün çirkinliği ile ortaya koyan gravür eseridir. Gravürler savaştan, inanılmaz yoğunlukla betimlenmiş birebir sahneleri canlandırırken, detayların işlenişindeki keskinlik savaşın psikolojik etkisinin bir tanığı olarak karşımıza çıkıyor. Dix bir bakıma bu sahnelerde anılarını ortaya koyar. Bu serilerdeki gravürlerin çoğunluğunda, yaralı bedenleri, korkunç şekilde parçalanmış bir şekilde gösterilen sanatçının, genel özelliğinde olduğu gibi ellere ve yüze özel bir önem verilmiştir. Bir zamanlar o bedenin kişiliğinin aynası olan ama artık bireyselliğinin kayboluşunu gösteren eller ve yüz detayları, eserlerinde dramatik ve trajik bir anlatımla ortaya çıkmaktadır.

1919 tarihli “Pieschenli Denizci”, 1920 tarihli “Kibrit Satıcısı” , “Fritz Muller”, “Şövalyeler İçin Mihrap”, “Brüksel'deki Aynalı Salonlardan Anı Tabloları”, “Kağıt Oynayanlar”, “Barikat” ve “Prag Sokağı” şehrin, Avrupa uygarlığının bütün haksızlıklarını, insanın insanlık dışı davranışlarını ortaya döker. Öte yanda tüm acılara rağmen duyarsızlığıyla kaldırımlardaki hoş kadınlar, erkekler ve onların ayakları altında savaşın kör, sakat bıraktığı insan figürlerinin bulunduğu etkileyici tasvirleri sanatçının en önemli yapıtlarındandır... 


Savaşın bıraktığı derin yaraları hem fiziken hem insanların mahkum olduğu psikolojik toplumsal acıyı ele alarak betimleyen Dix, keskin, alaycı ve eleştirel bir resim diliyle yapıtlarına aktarır. I.Dünya Savaşı sırasında ürettiği, savaşı acımasız bir gerçeklik içinde ele alan yapıtları ve daha sonraları da özellikle “Siperler” adlı resmi 1924'te sergilendiği zaman, bir tabuya dokunduğu düşünülerek eleştirilmiş ve halkın direncini kırdığı gerekçesi ile 1937 de “Yoz Sanat” sergisinde gösterilerek, 1939'da Hitler rejimi tarafından yakılarak imha edildi. Sanatı üzerinde bu baskı sonucunda, Dix bir dönem figürsüz , panoramik manzaralar da resmetti. 

Eros ve ölüm arasındaki ilişki konusunda da bir dizi sürdürmüş olan Dix, çoğunlukla toplumdan dışlanmışlıklar, sirklerin, genelevlerin egzotik dünyası, fahişeler, mesleki aletleriyle doktorlar, gazeteciler, barlar, zenci cazcılar, film sahnesi gibi kurgulanmış seks cinayetleri, sadomazoşizm ya da yaşlı insanların cincelliği gibi, tabu konuları işleyerek, olağanüstü hicvedişi ile mizah ve çarpıcı bir gerçeklik kazandırarak, hafızalarda hayranlıkla yer edinecek tablolar üretir.



Dix yaşamının son yıllarını geri döndüğü Dresden'de geçirmiştir. Almanya'nın Singen kentinde 25 Temmuz 1969 tarihinde hayatını kaybetmiştir.