Amerika'da doğan
Hooper, duygusal olmayan gerçekçi tabloları, kent ve kırsal kesim
insanları ile onların ortamlarını benzer biçimde betimleyerek
yirminci yüzyılın başlarındaki Amerikan yaşamını çarpıcı
bir biçimde yansıtmaktadır.
1920'lerde
ulaşım sistemlerinin çağdaşlaştırılması, halkın büyük
kitleler halinde küçük kasabalardan kent merkezlerine göç
etmesini tetiklemişti. Amerikan yönetimi, ele geçirilmiş olan
kıtanın kısa tarihine rağmen, siyasi arenadaki ciddi
yapılanmasını, yine aynı tarihlerde ulusal bir proje olarak
tamamlama ve dünyaya dayatma sancısı içersindeydi. İtalyan ve İrlandalı göçmenlerde rastlanan mafyatik eğilimler de aynı
tarihlere denk düşmektedir.
Hopper ve yüzyılın başından önce,
sanatsal diğer alanlarda dünyaya hiçbir sunumu olmayan bir toplum,
gelecek yıllarda dünyayı etkileyen/tetikleyen akım ve oluşumların
merkezi/çıkış yeri olacaktır. Bu açıdan da 1900'lü yılların
Amerikası ve başlangıçta yer alan isimlerden biri olma
özelliğinden dolayı Hopper çok iyi okunmalıdır.
Hopper, ışık
ve rengin mükemmel karışımını resimlerinde uygulamayı 1901'den
1906 yılına kadar Paris'te öğrencisi olduğu Robert Henri'den
öğrenmişti. Henri, Amerika'nın gelişen metropol yaşamını,
apartmanları, rıhtımları, fabrikaları, sokakları gerçekçi bir
anlayışla resmetmeyi amaçlayan, Ashcan okulu olarak bilinen bir
ressamlar grubunun üyesiydi. Fakat hopper, diğer yerel sanatçıların
küçümsediği ya da görmezden geldiği, Amerika'nın yalın
mimarisi ve günlük sokak görünümlerini kendi yorumuyla
aktarıyordu. İster demiryolu istasyonları veya tren vagonları
olsun, ister barlar, restoranlar, çeşitli ev sıraları ya da
evlerin ön sundurmaları olsun, Hopper Amerika'yı gördüğü
biçimde resmetti.
Sanayileşme ile
birlikte yaşanan değişimi; bireyin ve çevresinin de zorunlu
olarak yaşayacağı dönüşümle paralel olarak algılayan sanatçı,
etkileyici ve dokunaklı bir trajiklikle dönemini resmetmeyi
başarmıştır. Amerikan yaşam tarzında meydana gelen bu değişimi
belgeler nitelikteki çalışmaları, dokunaklı olmakla birlikte
özgün bir ifadedir. Özellikle günümüzde “kentsel dönüşüm”
dayatmalarının yaşandığı İstanbul günlüğünde, belki
de Hopper'ın aktarmaya çalıştığı, kasaba ve şehrin dışında
kalan sakin yaşamlara dair görünümleri, döneminin çağdaş
yapılanmasının, diğer bir taraftan Amerikan alt ve orta sınıfının
kaybolan suskunluğunun yansımasıdır. Hopper, genellikle
tablolarında insanın zaman karşısındaki konumunun ne kadar üzücü
olduğunu, zamanın kontrol edilemez akışını ve bireylerin
birbirleri ile ya da misafiri oldukları dünya ile gerçekten
iletişim kurmalarını engellenmeye yapılanmaya işaret etmektedir.
Bu açıdan Hopper, resimleri ile yakın tarihin perdesini aralayan
bir belgeselci gibidir. Amerikan gerçekçiliğinin önde gelen
sanatçılarından Hopper'ın eserlerini incelediğinizde, pek çok
filmin bu kompozisyonlardan etkilkenerek kadrajlandığını
görürsünüz. Edebiyatçıların da esin kaynağı olan ressam,
1950 sonrası kaleme alınmış Amerikan edebiyatının mekân
tasvircisi olarak okunabilir.
Hopper'ın
“Gaz” adlı resmine baktığınızda, bu olağanüstü, izleyene
heyecan veren kompozisyon, hareketli bir görüntüye dönüşmek
üzere olan donmuş bir film karesi gibi görünmektedir; belki bir
yol, korku ya da macera filminin çarpıcı sahnelerini
hatırlatmaktadır.