Alman
dışavurumcu ressam ve grafiker Otte Dix 1891 yılında Dresdan
Gera'da emekçi bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Onun
yetiştiği şartları göz önüne aldığımız zaman, kişiliğinin
gelişimini ve bunların sanatındaki yansımalarını bulmak için
gerekli olan ipuçlarını edinebilmekteyiz.
19. yüzyıl
sonu ve 20. yüzyıl başlarında Avrupa; ekonomik, siyasi, kültürel,
bilimsel ve teknolojik gelişiminin sonuçlarını almaya başladığı
bir dönemin içindeydi. Bu dönem büyük şehirlerde yaşanmakta,
kendini yüksek binalarla, sinemalarla, yeni ürünlerin bulunduğu
mağazalarla, şık insanların dolaştığı sokaklar, arabalar ve
tramvaylarla gösteriyordu. Bununla beraber büyümenin ve gelişmenin
yanında şehirle iç içe giren yeni toplumsal sınıflarda
oluşuyordu. Endüstri devrimi ve sanayileşme sonucu, yoksulluk
içindeki işçi mahalleleri ile kaldırımdaki şık kadınlar ve
fakir insanların karşı karşıya geldiği tezat insan manzaraları
yaşanıyordu.
Bütün bu
zorlukları mutlaka yaşamak zorunda olduğunu düşünen Dix,
savaşın üzerinde oluşturduğu değişimi şu sözleriyle ifade
ediyor. “Savaşın beni ne kadar derinden etkilediğini gençken
farketmemiştim. Yıllar boyu, en azından 10 yıl boyunca, hep aynı
rüyaları gördüm: Harabeye dönüşmüş evlerin arasından
sürünerek geçiyorum, anacak geçebileceğim kadar dar pasajlarda
zorlanarak yürüyorum. Hep yıkıntılar görüyorum rüyalarımda.
Resim yapmak da benim için bir kaçış olamadı...
Dix not
defterinde bir yandan, “Bitler, fareler, dikenli teller karmaşası,
pireler, kediler, gazlara, mermeiler, pislik, makinalı tüfek, alev,
çelik... Savaş işte bu! Şeytanın işinden başka bir şey
değil...” diye yazarak, yaşadığı savaşı kaleme alırken, bir
yandan da resimlerinde kullanmak üzere hastanenin patoloji
servisinden getirilen iç organlar ve kopmuş vücut parçaları
üzerinde çalışıyordu. Çünkü o gerçeği seven bir kişi
olarak her şeyi görmesi ve hayatın tüm derinliklerine inmesi
gerektiğini düşünüyordu. Geçmişin yok edilmesi, yeni bir dünya
düzeninin kurulması için savaş zorunluydu. Onun için savaş,
kanla yıkanılarak ulaşılan bir katarsistti adeta...
Savaş
sonrasında ürettiği eserlerinde; portre, peyzaj, canlı renklerin
kullanımı ve dini motifler ağırlıklı olarak görülür. Alman
eksprosyonist sanatının önde gelen isimlerinden Otto Dix için,
I.Dünya Savaşı sonrasını izleyen yıllar, yaşadığı acılara
rağmen sanatında verimli ve yaratıcı bir dönem olmuş, en önemli
eserlerini bu dönemde yapmıştır. “Savaş” (Der Krieg), savaşı
bütün çirkinliği ile ortaya koyan gravür eseridir. Gravürler
savaştan, inanılmaz yoğunlukla betimlenmiş birebir sahneleri
canlandırırken, detayların işlenişindeki keskinlik savaşın
psikolojik etkisinin bir tanığı olarak karşımıza çıkıyor.
Dix bir bakıma bu sahnelerde anılarını ortaya koyar. Bu
serilerdeki gravürlerin çoğunluğunda, yaralı bedenleri, korkunç
şekilde parçalanmış bir şekilde gösterilen sanatçının, genel
özelliğinde olduğu gibi ellere ve yüze özel bir önem
verilmiştir. Bir zamanlar o bedenin kişiliğinin aynası olan ama
artık bireyselliğinin kayboluşunu gösteren eller ve yüz
detayları, eserlerinde dramatik ve trajik bir anlatımla ortaya
çıkmaktadır.
1919 tarihli
“Pieschenli Denizci”, 1920 tarihli “Kibrit Satıcısı” ,
“Fritz Muller”, “Şövalyeler İçin Mihrap”, “Brüksel'deki
Aynalı Salonlardan Anı Tabloları”, “Kağıt Oynayanlar”,
“Barikat” ve “Prag Sokağı” şehrin, Avrupa uygarlığının
bütün haksızlıklarını, insanın insanlık dışı
davranışlarını ortaya döker. Öte yanda tüm acılara rağmen
duyarsızlığıyla kaldırımlardaki hoş kadınlar, erkekler ve
onların ayakları altında savaşın kör, sakat bıraktığı insan
figürlerinin bulunduğu etkileyici tasvirleri sanatçının en
önemli yapıtlarındandır...
Savaşın bıraktığı derin yaraları
hem fiziken hem insanların mahkum olduğu psikolojik toplumsal acıyı
ele alarak betimleyen Dix, keskin, alaycı ve eleştirel bir resim
diliyle yapıtlarına aktarır. I.Dünya Savaşı sırasında
ürettiği, savaşı acımasız bir gerçeklik içinde ele alan
yapıtları ve daha sonraları da özellikle “Siperler” adlı
resmi 1924'te sergilendiği zaman, bir tabuya dokunduğu düşünülerek
eleştirilmiş ve halkın direncini kırdığı gerekçesi ile 1937
de “Yoz Sanat” sergisinde gösterilerek, 1939'da Hitler rejimi
tarafından yakılarak imha edildi. Sanatı üzerinde bu baskı
sonucunda, Dix bir dönem figürsüz , panoramik manzaralar da
resmetti.
Eros ve ölüm arasındaki ilişki konusunda da bir dizi
sürdürmüş olan Dix, çoğunlukla toplumdan dışlanmışlıklar,
sirklerin, genelevlerin egzotik dünyası, fahişeler, mesleki
aletleriyle doktorlar, gazeteciler, barlar, zenci cazcılar, film
sahnesi gibi kurgulanmış seks cinayetleri, sadomazoşizm ya da yaşlı
insanların cincelliği gibi, tabu konuları işleyerek, olağanüstü
hicvedişi ile mizah ve çarpıcı bir gerçeklik kazandırarak,
hafızalarda hayranlıkla yer edinecek tablolar üretir.
Dix yaşamının
son yıllarını geri döndüğü Dresden'de geçirmiştir.
Almanya'nın Singen kentinde 25 Temmuz 1969 tarihinde hayatını
kaybetmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder