25 Mart 2012 Pazar

Manet


Edouard Manet 23 Ocak 1832’de üniversite eğitimi ve toprak sahibi, varlıklı bir orta sınıf ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Auguste Manet, meslek olarak kendi babasının izinden giderek yargıç olmuş, ilk çocuğu Edouard’ın da onunla aynı yoldan gitmesini beklemişti. Manet ailesi, tam bir saygınlık simgesi, örnek bir Parisli aileydi. Manet’in annesi Eugenie Desiree, İsveç prensinin vaftiz kızıydı. Muhtemelen çok fazla toplumsal itibarla birlikte, büyük miktarda çeyiz getirmişti. Aile, Seine nehri yakınlarındaki Bonaparte sokağı, 5 numarada, dört katlı muhteşem bir binada oturuyordu. Manet, altı yaşındayken Rahip Poiloup’un okuluna, on iki yaşına gelince de Rollin Koleji’ne gitti.
Babası, Edouard’ın hukuk alanında çalışmasını istiyordu. Ama oğlunun ilgi alanı hukuk değil, resimdi. Edouard da bunun yerine, Denizcilik Akademisi’ne başvurdu, ama giriş sınavını kazanamadı. Sonra Deniz Ticaret Filosu’na katıldı ve 1848’de Le Havre et Guadeloupe eğitim gemisiyle Brezilya’ya gitmek üzere yelken açtı.Manet, evine gönderdiği mektuplarda bu yolculuktan detaylı bir şekilde söz etmişti. Rio de Janeiro’da gördüklerinden çok etkilendi. ‘’Bu ülkede bütün zenciler köle, hepsi de ayaklar altında çiğnenmiş gibi görünüyor. Beyazların zenciler üzerinde olağanüstü bir gücü var. Bir köle pazarı gördüm; bizim gibi insanlar için oldukça iğrenç bir manzara.’’
Genç Manet 1849’da Fransa’ya döndüğünde, ressam olmaya kararlıydı. Babası anlayış göstererek Manet’in ressam Thomas Couture’ün Paris’teki stüdyosuna kayıt olmasına izin verdi. Paris gece hayatı, beyaz eldivenleri, silindir şapkası ve bastonu ile caddelerde dolaşan, o zamanlar moda olan kafelerde buluşup bohem bir hayat süren ressam, yazar ve bestecilerin arasına olgun, zarif ve şık biri Yani, hayatını kazanmak yerine, isteklerini gerçekleştirme özgürlüğünü sağlayacak şahsi geliri olan biriydi.
Monet, Paris’teki resim çevrelerine kendini tanıtan Manet’ten etkilenmişti. 1869’da Manet’nin kendisini, her akşam stüdyoyu terk ettikten sonra arkadaşlarıyla Batignolles semtinde buluştukları bir kafeye davet edişini anlatırdı. Monet, birkaç yıl sonra, Manet’yi stüdyoda çalışmak yerine en plein air yöntemiyle resim yapmaya ikna etmişti.
Manet’in gözde modeli Victorine Meurent’dı. Victorine, Paris kökenli fakir bir aileden geliyordu. Manet gibi kişilerle bir araya gelme konusunda, bir ressamın modelliği ya da belki fahişelik dışında hiçbir büyük fırsatı olmamıştı. 1860’lardaki yaşam gerçeğine bakılırsa, Manet gibi erkekler, Victorine gibi kadınlarla herhangi bir toplumsal ortamda bir araya gelmezlerdi bu kadının Manet’nin öğretmeni Thomas Couture’ün (Manet onun stüdyosundan ayrıldıktan sonra) ve diğer ressamların modeli olarak çalıştığını biliyoruz. Manet, onunla 1862’de kız on sekiz yaşındayken tanışmıştı. Tanışmaları, Manet’nin arkadaşı Theodore Duret tarafından şöyle tanımlanmıştı: ‘’bir kalabalıkta tesadüf eseri karşılaştılar… onun özgün ve belirgin görünüşünden çok etkilenmişti.’’ Victorine de ressamdı ve 1876’da bir otoportresi Salon’da sergilenmişti. Gariptir ki, Salon aynı yıl Manet’nin çalışmasını reddetmişti.
Manet’nin iyi dostu ve okul arkadışı Antonin Proust, onun Çayırda Öğle Yemeği adını alacak tabloyu yapmaya karar verdiği ânı anlatmıştı. 


Proust’a göre, Paris’te Argenteuil mahallesinin Seine kıyılarında otururken, nehirde yüzen birkaç kişi Manet’nin dikkatini çekti. Bunun üzerine Manet, Proust’a şöyle dedi: ‘’Nü resim yapmam gerektiğini söylüyorlar. Tamam, yapacağım. Onlara bir nü yapacağım. Eskiden okul günlerimizde Giorgione’nin müzisyenlerle olan kadınlarını kopya etmiştim. Koyu bir resim. Arka plan pek belli değil. Bu resmi, tıpkı orada gördüğüm insanları da içine alarak etrafın berraklığı içersinde yeniden yapacağım.’’ Manet’nin resmi, Tiziano (Manet, Giorgione’den çok Tiziano’ya benzeyen bir resim çizgisi içindeydi) gibi ünlü İtalyan ressamların ilk çalışmalarına benzer noktalar içeriyordu. Yalnızca bilgisini değil, aynı zamanda geleneğin de modern ‘’gerçekçi’’ resme ulaşabileceğini göstermek için, tablolarına resim sanatının ilk dönemlerinden de bir şeyler katmak istemişti.
Çayırda Öğle Yemeği, 1863 yılında resmi Salon’a karşıt seçenek olarak kurulan Salon des Refuses’de (Reddedilenler Salonu) sergilendi ve çok büyük bir yankı uyandırdı. Erkekler giyinikken kadın neden çıplaktı? Açıkça görülüyor ki, gerçek bir olayı yansıtan bu modern tablo, Parisli giysileri içinde, çimenler üzerinde öğle yemeklerini yiyen erkekleri gösteriyor. (Çayırda Öğle Yemeği) Böyle bir sahne klasik geleneğin saygınlığı ile maskelenmiş olsaydı kabul görebilirdi (yani modern giysiler olmasaydı!), ama Manet, modern dünya içindeki gerçek kişileri resimleyerek geleneği altüst etmişti. Eleştirmen Ernest Chesneau, Manet’yi burjuvaları şaşırtıp ün kazanmaya çalışmakla suçlayarak bu tabloyu aşağılamıştı. Manet, erkekleri de eski ustaların resimlerinde görüldüğü şekliyle, kadın gibi çizmesi gerektiğini söyleyerek karşılık vermişti. Bununla beraber, Manet bu tablosu sayesinde büyük bir üz kazandı. Manet’nin Çayırda Öğle Yemeği tablosunun gücü, izleyen uyarlamalarda da kaybolmamıştı. Manet’nin zamanında çok fazla ağır eleştiriyle karşılaşan bu kompozisyon, günümüzde böyle duygular uyandırmakla beraber birçok değişik amaç için kullanılmıştır. Son uyarlamaları bile itibarsızlığı çağrıştırdığı halde, pop grubu Bow Wow Wow’un Go Wild in the Country (1981) albümünün kapağında kullanılmıştı.
Manet, Dounai sokağında bulunan stüdyosundaki kontrollü ortamda, tabloları için notlar alarak ve çizimler yaparak, stüdyo temelli ressamların geleneksel yöntemleriyle çalışmaya başladı. Manet’nin özgün biçemi, gözdesi olan İspanyol ressamları ve Delacroix ile Ingres gibi büyük Fransız ustaların etkileri altında şekildendi. İşlediği konular sanki bir tiyatro sahnesinde ışık veriliyormuş gibi, düz bir planın üstünde, giderek daha bir hale gelmeye başlardı. Manet, birçok kimse kendisini izlenimcilerin kralı olarak adlandırdığı ve resim tarihçileri ana izlenimciğin ‘’babası’’ dediği halde, asla izlenimci grubun bir parçası olmadı. Manet’nin izlenimcilerle daha da uzaklara götürülen tutkusu, sadece gördüğünü, gözleri önündekini resmetmekti.
Manet’nin tablolarının en ünlülerinden biri de Folies-Bergere’de Bir Bar’dır. 1881 yılında tabloya başladığında, sağlık durumu pek iyi gitmiyordu. Bu tablo Salon’a sergilenmek üzere verilen son çalışmasıydı. Folies-Bergere, 1881 yılında büyük seyirci kitlelerini çeken (Richer sokağı, 32 numarada eğlenceler hâlâ her gece devam etmektedir) bir eğlence merkeziydi. Bu yer, balkonlu büyük bir salon ve barları olan geniş bir alan halinde iki bölümdü. Müşterileri arasında yalnızca sahnedeki olaylarla ilgilenenler değil, sokak kadınları ve geçici ilişkile peşinde koşan, her sınıftan erkek de vardı. Manet, bu tür barlara gider ve stüdyosundaki tablolara temel oluşturan taslakları çizerdi. 


Tablodaki, ismi Suzon olan bayan garson gerçekten Folies-Bergere’de çalışmış ve Manet’nin stüdyosunda bir masanın arkasında poz vermişti.
Manet, 30 Nisan 1883 tarihinde, 51 yaşındayken öldü. Bir süredir, frenginin son dönemlerinde bulunuyordu ve sürekli acı içindeydi. Kangrenli sol bacağı ölümünden 11 gün önce kesilmişti. Claude Monet, Antonin Proust, Emile Zola, Edgar Degas ve Jacgues_Emile Blanche bu önemli dostlarının cenaze törenine katıldılar. Blanche’ın Manet için söylediği şu sözler çok önemlidir: ‘’O sandığımızdan da büyük bir insandı.’’ Bu söz, 19. Yüzyıl resim sanatına derin etkileri olan bir ressama uygun bir mezar taşı yazısıdır. İzlenimciler, stüdyo ile sınırlanmış olan geleneksel resim kalıplarını ortadan kaldırmak isteyen bir akımın temsilcileri olarak gelir aklımıza.Ama bunu ilk başaran Manet’ydi. O,eski okullarla yenileri arasında bir köprü olmuştu. Manet’nin gördüğü her şeyin, yani modern dünya gerçeğinin resmini yapma tutkusu, takipçileri için çığır açmıştı.




Hiç yorum yok: