4 Mart 2012 Pazar

Van Gogh





Van Gogh Vincent, Hollandalı bir papaz olan Theodorus Van Gogh’un oğluydu. 30 Mart 1853’te Hollanda’nın güneyindeki Zundert adlı bir köyde dünyaya geldi.
Vincent yetişme çağında resimle tanıştı, çünkü amcaları resim ticareti yapıyorlardı. 

Vincent resim yapmaya başlamadan önce kendini birçok işte denedi. Aile işi olan resim ticaretinde çalıştı; dine yönelip İncil vaazları verdi.

On altı yaşındayken resim basımıyla ilgilenen Paris merkezli bir sanat yayımcısı olan Goupil x Chie’nin Lahey şubesine çırak olarak verildi. Yaşamı boyunca ona destek olacak olan kardeşi Theo’da bu firmada çalışmaktaydı. Burada ev sahibinin kızı olan Lugenic Loyer’a aşık oldu ve Lugenic tarafından reddedildi. İşinde de başarısız olduğu için için patronu tarafından kovulur.

İngiltere’deki Ramsgate kasabasında öğretmenlik yapar, okul Londra’ya taşınır.  Bu kez de Richmond Metodist kilisesinde vaaz vermeye başlar. Daha sonra bu isteği de kaybolur. Ve her şeye rağmen yeniden ayağa kalkacağım der ve 1880’de Güzel Sanatlar Akademisi’ne kaydolmak Brüksel’e gider, öğretmeninde iyi bir izlenim bırakamayınca kardeşi Theo’dan parasal destek sözü alıp yeni mesleği olan ressamlıkta kendini geliştirmek için Lahey’e taşınır.




1886 da Theo’yla birlikte Paris’e yerleşir. Theo ona Monet, Renoir ve diğer izlenimcilerin eserlerini gösterir. Gauguin’le iyi dost olurlar.

‘’İzlenimciler adlı bir ekol var sanırım,  ama bunun hakkında fazla bir şey bilmiyorum’’ der. İzlenimcilerin tercih ettiği tarzdan olan (açık havada) resim yapmayı dener. ‘’Gördüklerimin aynısını kopyalamak yerine, kendimi daha etkili bir şekilde ifade edebilmek için renkleri keyfimce kullandım.’’

Vincent genellikle boyayı kalın bir tabaka (impasto) halinde sürer, hatta bazen spatula kullanırdı. Siyah çizgiler görülür.Bu da onu, siyah boyayı paletlerinde yasaklayan gerçek izlenimcilerden  farklı kılar.

Vincent sanat yaşamı boyunca kardeşi Theo’nun parasal desteğine son derece bağımlıydı. Bu destek Vncent’ın ölümüne dek sürecekti.





1888 de Fransa’nın güneyinde bulunan Arles’e taşınır ve bir ressamlar kolonisi kurmayı hayal eder, geceleri kasaba caddelerinde, üzerinde mumlar dizili şapkasıyla resimler yapar. Gece resimleri burada oluşur.

Ayçiçeği resimlerine başlamıştır. Ayçiçekleri onu büyülüyordu, heyecan verici parlak sarı renk, gün ışığı sıcaklık ve dostluğun rengiydi.




Gauguin Arles’e gelip Vincent’e katılır. Bir süre sonra ayrılmaya karar verir. Vincent Gauguin’i usturayla tehdit eder. Kendi kulak memesini kestikten sonra gazeteye sarıp yakındaki genelevde çalışan Rachel isimli kadına verir.


Zaten var olan hastalığının neden olduğu sesli ve görüntülü sanrılar uzun süreli delirme nöbetlerine yol açmıştır, ama bu krizler arasındaki dönemlerde sağlığı yerindedir ve durumunun tam olarak farkındadır. 1889 da St. Remy’deki akıl hastanesine kendi isteğiyle yatar. Açık havada resim yaparken bir kriz daha geçirir ve bilinç kaybının sonucunda hafızasını yitirir.

Tabloları Paris’de ‘’Salon des Independants, Brüksel’deki Les Vingt’de’’ sergilenir. Yaşarken satılan ilk ve tek tablosu olan ‘’Kırmızı Üzüm Bağı’’ 400 franga alıcı bulur.


1890’da Salon des Independants’da 10 adet tablosu sergilenir. Monet, Vincent’ın tablolarını serginin en iyileri olarak değerlendirir.

Doktoru olan Dr.Gachet’nin yakınında olmak için Auvers-sur-Oise’a taşınır. Burada 80 tablo yapar.

Çıktığı bir akşam yürüyüşünde, kendini göğsünden vurur. (27 Temmuz 1890) tedavi edilse de iki gün sonra ölür. (29 Temmuz 1890)

Vincent’ın ölümüyle perişan olan kardeşi Theo, Vincent’tan aylar sonra ölür.iki kardeş Auvers mezarlığında yan yana gömülürler.











1 yorum:

Adsız dedi ki...

çok hüzünlü bi öyküsü varmış.